28 Nisan 2018 Cumartesi

BU YAZI SİZE ÇOCUKLAR

okurken dinle

mızrak yapan çocuk

Evden çıkmadan hazırlamıştı çantasını.
Dürbününü arayıp bulamamıştı.
Telsizlerini, yedek pillerini,kuşdili çalan düdüğünü ve büyütecini koymuştu.
Anne demişti 'dağcı ayakkabılarımı giymem gerek,babamla öyle konuşmuştuk' 
Sarı montunu.

***

"Demir'i özledim anne" dediğinde biliyordum gerçekten özlem duyduğunu.
Yoksa dönüp dönüp bakar mıydı yol boyu,arabalarına.

***
Bir vadinin içinde kaybolmuştu o an zaman...
Akıp giden sular,
Esip geçen rüzgar ,
Ve geçip giden kuşlar gibiydi çocuklar..
Ah çocuklar...
Ne kalacaktı size bu zamandan ?
Elinize aldığınız dal parçasını yaptığınız mızrakları mı koyacaktınız kalbinizin bir köşesine ?
Güvercinlikleri mi ?
Süzülen doğanı mı ?
Batıp çıktığınız çamurlu yolları mı yoksa ?
Ayağı suya batan küçük Eylül Ada 'yı çıkarmak için yaptığım hamle ile başlayan gözyaşları mı akacaktı kalbinize ?
Yoksa çorabının tekini çıkarıp da tek çorabıyla kalan annenin çare arayan yanını mı saklayacaktınız hazine kutunuzda ?
Tandır böreğinin tadında mı kalacaktı bugün yaşadıklarınız ?
Tatlı bir helvada mı yoksa ?
O an'a geri döndüğünüzde gözleriniz buğulanacak mıydı?
Yoksa gülücüklerle mi hatırlanacaktı ?
Yeşil dar bir yoldan gittiğiniz zaman diliminde dönecek miydiniz bugününüze ?
Dönerseniz şayet ,Demir'in çakısını konuşacak mıydınız?

Ah çocuklar...
Ah çocuklar,hangi anılar kalıyor bizden size...

Bize kalan çocuklar,
sizden bize kalan; dolu dolu bir yürek...
dolu dolu bir yürek...


















KAYSERİ
29/04/2018

9 Nisan 2018 Pazartesi

AMSTERDAM,BİZ GELDİK



neden bu şarkı mı; çünkü bu bana amsterdamın hediyesiydi

Üzerinden iki yaz mevsimi geçti anılarımızın...
Yaşanmışlıklarımızın...
Zaman zaman dönüp geçmişe takılırım....
Fotograflara...
Kokulara...
Seslere...
Yazılarımı,mektuplarımı dönüp dönüp okurum...
İki yaz öncesine döndüm bugün büyük kızımla....
Elimize gecen bir albüm vesile oldu....
Yazmak,o anıları o anları unutmamak,ona da hatırat için yazmak istedim....
Üzerinden iki yaz geçti...
Sırt çantalarımızı sıkı sıkı kapatışımızın...
İçine bir avuç bulgur koyuşumuzun,tek göz elektrikli ocak...
Hani ilk gün bulamayız belki market manav deyip çok sevdiğim zeytinlerden de sokuşturmamızın....
Bir valize üç kişilk kıyafet katlayışımızın.
Çadırımızı dünyanın uzak bir bahçesine kuruşumuzun...

Ülkemde karmakarışık günler yaşanıyordu...
Nasıl unutulur....
Devlet memuru olmamdan ötürü yurt dışına çıkışlar için izin verilmiyordu...
Oysa biz hayallerimizi bir yıl öncesinden her anını nakış nakış işlemiştik...
Böyle olmamalıydı...
Artık umudumuzu kaybetmiştik,biletlerimizi geri iade edecektik o gün ki en azından maddi zarara uğramayalım...
Son kez il milli eğitime gittim umut işte...
Vee tamam dendi,sistemden sorgulayarak size geçerli belgeyi vereceğiz....
Nasıl sevinmiştik,Eylül Adacıgımla...
Hemen sevgili eşimi aramıştım...
O da iptal işlemi yapmak üzereyken....
Gidiyorduk evet...
Sırt çantalarımıza hayallerimizi sarıp sarmalayıp önce İstanbula sonra Amsterdam a gidiyorduk....

Sabahları çadırımızda Türk usulu zengin bir kahvaltı ardından gidebildiğimiz yere kadar...
Sokaklarını,çiçeklerini,köylerini,biskislet ışıklarını...
Mavisini yeşilini,alını morunu...
Ama en çok da insanlığını...
Kurabiyeyi anımsatan kocaman kocaman camlarla bezenmiş minicik evlerini,
daracık merdivenlerini..
Deniz kenarında otlayan stressiz benekli ineklerini,tebessüm eden keçilerini:)
Tarihi dokusunu kucaklayarak birlikte mutlulukla yaşadıkları dünyalarını...
Gerçek mi diye algılayamadığım tekerlek peynirlerini...
Şıkır şıkır kıyafetleriyle bisiklet sürüşlerini...
Parkları ve bahçelerini...
Pazarlarından kucak dolusu çiçeklerle dönen tonton teyzelerini,dedelerini...
Ve çok daha fazlasını...
Evet özlüyorum...
Ülkem için özlüyorum...
İçimde hep bir umut yeşertiyorum...



kamp alanımızdan...

Kamp alanımızdaki o muhteşem tomruklar..


                                                      Vincent Van Gogh Müzesi'ne gitmemek mi...
                                                                 KARSU ile karşılaşmak...