20 Temmuz 2012 Cuma

İNSAN KÜÇÜK BİR ÇOCUKTUR,DAĞLARDA



“Orman içinde kesişen iki yol vardı ve ben en az ayak izi olan yolu seçtim “ diyordu okuduğum kitapta.
Seçtiğimiz yol bizi “biz” yapan yanımızdır. O gün sırtımı geride bırakmak istediğim her şeye çevirdim; yatışmak, şifa bulmak ve duyularımı akort etmek için yüzümü dağlara döndüm. Doğup büyüdüğüm coğrafyalardan başbaşka, yaşadığım denizlere epey uzak bir yerdeydim ben artık ama yaşadığım duygular çocukluğumdaki gibiydi. Hani bir müzik çalar ve siz onu dinlediğiniz ana döner ve o zamanı yaşarsınız ya da bir tat sizi 20 yıl gerilere götürebilir bir anda. Kişiliğimin gizli tatlarından birini daha keşfetmenin mutluluğunu yaşıyordum ben dağlarda.

Sabırsızlıkla bekliyordum geceyi, biliyordum en parlak halini göreceğimi yıldızların, en çoğunu. Gecenin beni aydınlatan yanını hissediyordum şimdi burada. İnsanın şehirde duyamadığı göremediği ne varsa gözlerimi kapatıyor ve sadece dinliyordum. Rüzgâr, dağlarda yanağımı okşuyor, kulağıma eğilip en güzel sözlerini fısıldıyordu ruhuma. Rüzgâr, dağlarda çocuk oluveriyordu bir anda. Çocukluğumda, ormanların derinliklerinde üzerimdeki elbiselerin fazlalıklarını çıkarıp, tırmanırdım ağaçlara. Yeterince tırmandığımda dallar öylesine incelirdi ki, rüzgârla birlikte dünya bir alçalır bir yükselir, sağa sola döner, bir o yana bir bu yana sallanırdı. Rüzgârın gücüne teslim olmak korkutucu ve muhteşemdi. Rüzgâr kokular getirirdi beraberinde ve derin seslerle gelirdi. Ve bir de her şeyin içinden geçebilen bir tek rüzgâr vardı, çocukluğumda. Rüzgâr çocuk oluverirdi dağlarda. İnsan, küçük bir çocuktur dağlarda.

Adım attığımda kırdığım küçük kuru dalların melodileri dinledim yol boyu. Dayanak yaptığım bir dal parçası ile konuştum kimsecikler duymadan. Herkesin arkasında kaldım, bilerek. Gülümsedim ve göz kırptım ağaçlara. Bazen durdum en uzun ağaca bakabilmek için kafamı geri düşürdüm usulca, bu benim yapmayı sevdiğim şeydi çocukluğumda. Yıldızları da öyle izlerim ben ve yağmuru da.
Taşlara dokundum, çayırlara uzanıp, gökyüzünü izledim. Düşündüm sonra;
Nerden başlıyordu gökyüzü?
—Gökyüzü ayaklarımın altından başlıyor, içime çektiğim hava değil, gökyüzü…

Ne kadar derindi doğa…
Ne kadar dingin…
Almadan veren veren, hep veren…
Sahi; neyin hesabını yapıyor “şehirdeki insan” ?

“Yaşadığın yerdeki insanlar”…dedi Küçük Prens
“Bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar, ama asıl aradıklarını bulamıyorlar yine de”
—“Bulamıyorlar” diye yanıtladım.
“Ve aradıklarını tek bir gülde ya da birazcık suda bulabilirler”
—“Doğru” dedim.

Küçük Prens ekledi “Ama gözler kör. Yüreğiyle bakmalı insan.”

















Fotoğraf-1: Arzu Bulut Yücel
Fotoğraf-2: Gökhan Yücel
Yazı: Arzu Bulut Yücel